YAŞLANMAK
Gençlik,
ilkbahar gibidir. Yaşlılık ise kışa benzer. Öyle bir kış ki arkasından bahar
gelmez. Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğumuz artar,
nefesimiz daralır ama görüş açımız genişler. Romalı ünlü filozof Seneca diyor
ki: “Gençliğinde bilgi ağacı dikmeyen, yaşlılığında rahatlayacağı bir gölge
bulamaz. Biz öğretmenlerin de gölgesinde rahatlayacağımız şey yetiştirdiğimiz
fidanlarımız yani öğrencilerimizdir. Benim de yeni fidanlar yetiştirme
serüvenim 2006 yılında Hakkâri’nin Yüksekova ilçesine bağlı bir yatılı
ortaokulda başladı. Kendim de yatılı okul mezunu olduğum için ortama alışmam
zaman almadı. Ayrıca öğrencilerin halinden de bir hayli iyi anlıyordum. Öğretmen
lojmanları, okul ve öğrenci pansiyonu birbirine çok yakındı. Bu nedenle
öğrencileri çabucak tanıma şansım oldu. Soğuk bir aralık gecesi, belletmen
nöbetçi öğretmen olduğum bir gece, çocukları pansiyonda kontrol ettikten sonra
öğretmen dinlenme odasına indim. Diğer nöbetçi öğretmen arkadaş ile birer çay
doldurup içmeye başladık. Birkaç dakika sonra kapı çalındı ve Elif isimli bir
kız öğrenci mahcup bir edayla içeri girdi. Çekinerek annesi ile görüşmek için
telefon istedi. Telefonu verdim ve isterse odada görüşebileceğini söyledim.
Fakat Elif çekingen bir kızdı ve koridorda konuşmak istediğini söyledi ve
telefonu alıp koridora çıktı. Birkaç dakika sonra Elif, elinde telefon, gözleri
yaşlı, mutluluk ve heyecan karışımı bir ruh haliyle içeri girdi ve teşekkür
ederek elimi öpmeye çalıştı. Elif’i sakinleştirdikten sonra annesinin hamile
olduğunu, bir erkek kardeşinin olacağını, bu yüzden çok heyecanlı olduğunu
söyledi. Ben de istediği zaman annesiyle görüşmek için telefonumu
kullanabileceğini söyledim. Annesiyle son konuşması olduğundan bihaberdi.
Çocuğu gönderdikten sonra aynı numarayı bir daha aradım. Telefonu babası açtı,
kendimi tanıttım ve Elif’in öğretmeni olduğumu, Elif ile görüşmek istedikleri
zaman beni arayabileceklerini söyledim. Sonraki gün yemekhanede yemeğimi alıp Elif’in
karşısına oturdum. Çocuk, önemsendiğini hissetti ve bundan çok büyük bir
mutluluk duydu. Sonraki günün akşamı evde kızımın ödevlerini takip ederken Elif’in
babası aradı, telefonda ağlıyordu, sakinleştirmek epey zamanımı aldı.
Anlattığına göre eşi doğum esnasında hayatını kaybetmiş, bebeğin de durumu iyi
değilmiş. Köy yolları kapalı olduğu için karayolları ekipleri ve paletli kar
ambulansı köye varana kadar doğum gerçekleşmişti. Bebek kuvöze ile önce
Yüksekova’ya, oradan da Van’a sevk edilmişti. Başımdan kaynar sulan döküldü
sanki. Hemen okul müdürünü aradım. O da okulun rehber ve psikolojik danışmanını
ve birkaç kadın öğretmeni de yanına alarak oturduğum lojmana geldi. Elif’e
olayı nasıl anlatacağımızın muhasebesini yaptık. İki kadın öğretmen Elif’i alıp
evimize getirdi. Rehber öğretmenimiz olayı nasıl anlattı hatırlamıyorum.
Hatırladığım tek şey Elif’in bana sarılması ve arada bir farkında olamadan
göğsümü yumruklamasıdır. Salonda ağlamayan tek kişi yoktu. Sanki evdeki eşyalar
bile ağlıyordu. O gece Elif bizde kaldı. Sabah okul müdürü, ben, eşim ve
okulumuzun rehber öğretmeni önce köye taziyeye gittik. Fakat akşama doğru Elif,
annesinin olmadığı evde kalmak istemediğini, Van’a gidip hastanedeki yeni
doğmuş kardeşini ve babasını görmek istediğini söyledi. Geç vakit olasına
rağmen, uzun bir yolculuktan sonra Van’a ulaştık ve baba-kızı buluşturduk.
Hepimizin yüreği dağlandı. İki gün sonra Elif’i ikna ederek tekrar okula
döndük. Uzun süre bizim evde kaldı. Gözlerinde meyus bir sükûtun esrarı vardı
ve ağlıyordu. Yeni doğan kardeşi hastanede kuvözde tam kırk üç gün kaldıktan
sonra tabucu olup köyüne götürüldü. Elif, okul müdüründen bir hafta izin alarak
kardeşini ilk defa görmek üzere köye gitti. Ben ve eşim beraber gitmek için çok
ısrar ettik fakat iyi olduğunu artık toparlandığını söyledi. Bir hafta sonra
okula döndüğünde biraz daha toparlandığını fark ettim. Artık pansiyonda
arkadaşlarıyla kalmak istediğini söyledi. Elif’in toparlanması hepimizi mutlu
etti. Sonraki süreçte düzenli olarak her hafta sonu kardeşini görmek üzere
köyüne gitti. Yıl sonunda girdiği merkezi sınavda oldukça iyi bir puan alarak
Van’da çok iyi bir liseye yerleşti. Van’a yerleştikten sonra bir süre daha
irtibatım devam etti. Bu süre zarfında, 2016 yılında ben de Van’ tayin
olmuştum. Belli bir zaman geçtikten sonra Elif’den haber alamaz oldum. Ta ki
2022’nin Eylül ayına kadar… O gün okul müdürüm beni aradı ve odasına gitmemi
istedi. Yeni bir İngilizce öğretmeninin geldiğini, İngilizce zümre başkanı
olarak benimle tanışması gerektiğini söyledi. Hemen gittim. Odaya vardığımda
oldukça genç bir bayanın oturduğunu, beni görür görmez yüz ifadesinin
değiştiğini, ağlamaklı bir hâl almaya başladığını gördüm. İsmimle hitap ederek
bana doğru geldi ve “Hocam, ben Elif, beni tanımadınız mı?” dedi. Biraz dikkatle
bakınca hemen tanıdım ve Guliver’in cüceler memleketine düştüğü zamankinden
daha çok şaşırdım. Ortam sakinleştikten sonra durumu kısaca müdür beye de
anlattık ve ikimiz odadan çıkıp öğretmenler odasına gittik. Bana hayat
hikâyesini kah heyecan, kah göz yaşı, kah mutluluk içinde anlattı. Liseye
yerleştikten sonra babası ve küçük kardeşiyle beraber Van’a yerleştiğini,
kardeşini babasıyla beraber büyüttüğünü, şu anda Van’da çok iyi bir lisede
okuduğunu söyledi. Anlattıkları etkileyiciydi. Azmin zaferi niteliğindeydi. O
gece, benim telefonumla annesiyle yaptığı SON görüşmeden sonra öğretmen olmaya
karar verdiğini, annesini kaybettikten sonra da kardeşini doktor olarak
yetiştirmeye karar verdiğini söyle. Kardeşi şu anda potansiyel bir doktor adayı
olup kendisi de hayallerini süslediği öğretmenlik mesleğini seçtiği için çok
mutluydu. Bana duygularımı sorduğunda ona şöyle dedim. “Hayat, ayakkabılara
benziyor. Tıpkı ayakkabılar gibi biz de günler geçtikçe aşınmaya, bir tarafa
kaykılmaya, çirkinleşmeye başlarız. Yaşlılığın başkaları gibi bizim de başımıza
geleceğine bir türlü inanmayız. Elif’cim, sen benim yaşlandığımın delili ve
fotoğrafısın. Bir öğretmenin öğrencisi, öğretmen olarak yanına dönüyorsa, o
öğretmen yaşlanmıştır. Allah her öğretmene bu şekilde yaşlanmayı nasip etsin.”
Yazımın
başında da dediğim gibi; gençlik ilkbahar gibidir. Yaşlılık da kışa benzer. Ama
öyle arkasından bahar gelmeyen bir kış değil. İşte Elif, benim kışımın ardından
gelen bahardır. Elif’in kışının da ardından yeni yeni baharlar gelecektir.
(NOT: Anıda geçen isimler değiştirilmiştir.)
Ali EREK
Yorumlar
Yorum Gönder