İNSAN, İYİLİK VE EMPATİ
Birçok şeyi yapabilecek güce ve kudrete sahip olduğunu düşünen insanların iyiye ulaşmaları ancak kendini sınırlaması, kontrol etmesi ile mümkün olacaktır. Bu otokontrol sayesinde iyinin ne olduğunu kavrayacak ve kendini terbiye edebilecektir. Yüzyıllarca süre gelen bu düşünceler modern dünyamızda daha da önem kazanmaktadır. Çünkü metafizik konuların ikinci plana atıldığı çağımızda iyiliğin ölçütünü belirlemek zorunlu bir hal almaktadır.
Günümüzde iyinin kapsamı ve göreceliliği tartışma konusu olmuştur. Maalesef kendi hayat penceremizde gördüğümüz ve iyi olarak vasıflandırdığımız değerleri, başka insanların düşüncelerinden üstün tutmaktayız. Bunu de kendimizde bir hak olarak görüp değerlendiririz. Bunun aksine sadece bize benzeyenleri değil, başkalarının da ortak iyiliğini düşünmeliyiz. Var olan herhangi bir kötülüğü başkalarının yüzünde aramaktan ziyade aslında kendini sorgulamalıdır insanoğlu. Kendini kusursuz gören insanlardan iyi davranışlar beklenmez. Çünkü ahlaklı insan; kendi kusurlarının farkına varan, kendini eleştirebilen ve değiştirebilen kişidir. Yalnızca bu meziyetlere sahip insanlar bir farkındalık oluşturabilir. Kendi benliğinin farkında olan kişiler başkalarıyla daha müspet eylemlerde bulunabilir. Böylece duygudaşlık duyguları gelişen bireylerin iyiliğe olan olumlu etkileri kaçınılmaz olacaktır. Kendisini başkalarının yerine koymayan, onların gözünden dünyayı görmeyen, sadece kendi bedeninin parmaklıkları aracılığıyla dışarıyı gözetleyen kişiler; özsever bir karaktere sahip olacaktır. Tüm dünyayı kendi bakışında aradığı için birçok şeyin farkında olmayacaktır.
Bilhassa bireyciliğin ön plana çıktığı bu dönemde sosyal becerilerin gelişimi için empatinin bireyler tarafından özümsenmesi gerekmektedir. Toplumlar arasındaki bozuk ilişkiler yalnızca bu şekilde düzeltilebilir. Atalarımızın; “Birlikten kuvvet doğar / Akıl akıldan üstündür / Bir elin nesi iki elin sesi” gibi sözleri doğrudan yahut dolaylı yollardan iyilik için empatinin, dayanışmanın önemine dikkat çekmektedir.
Aslında hiçbir insan kendi ihtiyaçlarını giderme kudretine sahip değildir. Bu hayatta insanların dayanışma içerisinde olması bir istek değil zorunluluktur. Bizler dünyamızı başkalarıyla paylaşırız. Bu birliktelik sadece aynı mekânda ya da zamanda olmak değil iç içe kaynaşmış olarak bulunmaktır. Nasıl ki çay ve suyun yan yana olmaları bir anlam ihtiva etmeyip aynı demlikte kaynıyorsa insanlar de birbiriyle olan münasebetleri süreci anlamlı kılmaktadır. Levinas’ın dediği gibi “İnsanlığın kaynağı belki de Başkası’dır.” Gerçekten de bizleri anlamlı kılan, bizleri var eden başkalarını varlığıdır.
Gelin görün ki çevremizde daha çok insan görmemize karşın hayatımıza dokunan insan sayıları azalmaktadır. Yerleşim yerleri arttı fakat aileler küçüldü. İletişim araçları çoğaldı iletişim azaldı. Başka gezegenlere gider olduk lakin dünya bizler dar gelmeye başladı. Hayatımıza giren kelime sayısı arttı, ağzımızı bıçak açmaz oldu. Bu zıtlıklar maalesef empatinin önemini artırmasına rağmen bu beceriden yoksun insan sayısını bir hayli azalttı.
Evleri yüksek kurdular
Önlerinde uzun balkon
Sular aşağıda kaldı
Aşağıda kaldı ağaçlar
Evleri yüksek kurdular
On bin basamak merdiven
Bakışlar uzakta kaldı
Uzakta kaldı dostluklar
Evleri yüksek kurdular
Cama, betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraktan uzakta kaldı
Toprağa bağlı olanlar
Gülten Akın
Yukarıdaki şiir; insanların topraktan, hayvanlardan ve insanlardan ne denli uzaklaştırdığımızı gösteren bir bildiri niteliğindedir. Bunun için toprağa, insana dönmeliyiz. Kendi varlığımızı onlarda aramalıyız.
Şu husus unutulmamalıdır; Bizler her ne kadar biricik olsak da zamandan ve mekândan münezzeh değilizdir. Başkalarının yazdığı hikâyenin devamıyız aslında. Hayat kitabına kendi karakteristik özelliklerimizi ekleyerek sonraki neslimize aktarmaktayız. Bu silsile sürekli devam edecektir. Nasıl ki geçmiş ve geleceğimiz arasında bir köprü görevini görüyorsak aynı şekilde bizimle yaşayan insanlarla birlikte yaşamayı, paylaşmayı öğrenmek zorundayız. İyilik kapısının anahtarı belki de başkasının elindedir. Bundan dolayı ilk önce başkasının kalbine giden kapıyı çalmamız gerekebilir.
ENGİN GÜNENÇ
TÜRKÇE ÖĞRETMENİ
Yorumlar
Yorum Gönder