BİLEMEZDİM


Bir öğretmen, bir ömrü değiştirir demiş ünlü yazar Victor Hugo.

Bilemezdim…

Geleceği ellerinde yoğuran, karanlığa ışık tutan, zamanın tozuna karışmayan bir mesleğin, görünmez bir sanatın kalbinde yer alacağımı bilemezdim.

Bir çocuğun gözlerindeki ışığı görüp, o ışığı sönmeden büyütmenin bir insanın ömründeki en büyük mutluluk olacağını bilemezdim.

Her sınıfın bir sahne, her öğrencinin bir hikâye olduğunu ve öğretmenliğin o hikâyeye yön veren görünmez bir kalem olduğunu bilemezdim.

O soğuk ve sisli aralık gününde, güzel yurdumun en ücra köşesindeki yatılı okulun kapısından içeri girerken, aslında bir ömürlük yolculuğa adım attığımı bilemezdim.

Melek adında bir çocuğun kalbine dokunacağımı, onun hayatında iz bırakacağımı, onun da benim hayatıma tesir edeceğini elbette bilemezdim.

Yatılı okullarda öğrenciler kardeştir, yatılı okulda okuduğum için bunu bilirdim. Ama Melek’in neden yalnız yürüdüğünü, neden dalgın baktığını, neden ders dışındaki her anı yatakhanede geçirdiğini, neden tecerrüt hayatı yaşadığını bilemezdim.

Doğru anı bekledim. Ve bir gün, sadece bir tebessümle başladık konuşmaya rûhefza ruhlu Melek ile. O tebessümün bir dostluğa, bir mucizeye dönüşeceğini bilemezdim.

Melek bana, iki yıl önce annesini kaybettiğini, babasının başka biriyle evlendiğini, ama üvey annenin kendisini okula göndermek istemediğini anlattığında, kelimeler boğazıma düğümlendi.

O an içimde bir şey kırıldı, ama o kırığın içinden umut filizlendi.

Bir hafta sonra onu evime davet ettim. Evimde eşim, anne babam ve küçük kızım Hilal ile geçirdiğimiz iki gün boyunca, Melek’in gözlerinde yeniden hayatın ışığı yanmaya başladı.

Pazartesi günü beraber okula döndüğümüzde, önceden kendisi için aldığım birkaç ek kaynak, giysi ve kırtasiye malzemesini kendisine verdiğimde, bana dönüp, “Hocam, bütün bunları neden yapıyorsunuz?” diye sorduğunda, gülümseyerek,

“Meleğim,” dedim, “hastane koridorlarında beklemek istemiyorum. Sen okuyup doktor olacaksın, bir gün beni bekletmeden iyileştireceksin.”

O an gülümsedi ve söz verdi: “Doktor olacağım hocam.”

O an içimde, gelecekte onun beni iyileştireceğine dair bir hissikablelvuku doğdu.

Ama bilemezdim… O sözü gerçekten tutacağını, yıllar sonra bana şifa eli uzatacağını bilemezdim.

Zaman aktı, tayinler çıktı, başka Melekler girdi hayatıma.

Yaz tatilinden sonra Melek’i göremedim. Ama o söz, yüreğimin en sessiz köşesine kazındı.

 

On sekiz yıl sonra…

Küçük kızımın ateşi bir türlü düşmediğinde, gece yarısı elim ayağım titreyerek özel bir kliniğe koştuğumda…

Muayene odasından gelen sesle irkildim:

“Gözlerime inanamıyorum… Siz Ali hocasınız!”

Karşımda, beyaz önlüğüyle Melek duruyordu.

Karşımda, beyaz önlüğüyle Melek duruyordu.

O an, gözlerindeki revnaklı parıltıda hem geçmişin minnettarlığını hem geleceğin umudunu gördüm.

Yıllar önce okul bahçesinde “Doktor olacağım” diyen o Melek… Ne letâfet, ne nefâsetti bu Allah’ım.

Şimdi, benim küçük Melek’imi muayene ediyordu.

Eşimle birlikte içeri girdiğimde, Melek gözyaşlarını tutamadı.

Ben de…

Hayat, daireyi tamamlamıştı.

O gece küçük Melek müşahede altındaydı.

Ve ben, yan odada otururken düşündüm:

Artık iki Melek’im vardı; iki canmânam.

Biri öğrencim, biri kızım. İkisi de mehlika gibi.

İkisi de kalbimin aynı yerinde.

Aristoteles’in sevgi, iki bedende yaşayan tek ruhtur sözünü tasdik edercesine.

Ve ben, o gece anladım…

Bir öğretmen, bazen bir hayat kurtarır; bazen de kendi hayatını, yıllar sonra bir öğrencinin ellerinde bulur.

Bilemezdim…

Bir öğretmen ektiği tohumun filiz verip vermeyeceğini bilmez, ama toprağa güvenmeyi bilir demiş Halil Cibran.

Ben bilemezdim…



ALİ EREK

İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ





 

Yorumlar